ne aramıştınız?

8 Mart 2013 Cuma

8 mart ve kadın: ne külkedisi ne de prenses

8 martta bir sürü yerde bir sürü basın açıklaması yapılır. ama çok fazla ses çıkmaz.

biz, her şeyi en fazla sesi çıkandan öğrenmeye alışmış olduğumuzdan olsa gerek, çok fazla duyamayız anlayamayız “kadın” için okunan bildiriyi. o yüzden de çok fazla tartışamayız.

bildirilerin masumane amacıdır aslında, konuyu gündeme taşımak ve yeterli ilgi sağlandığında tartışmaya başlamak.

“kadın hakları” “kadın-erkek eşitliği” başlıkları hep gündemimize gelir ama 2-3 kelimelik anlamla anlamlandırmaya çalıştığımız konu, kısır bir tartışmanın ötesine geçemez.

19. yüzyılın sonlarında, “evinin kadını çocuklarının anası” kimliğine isyan eden kadınlar, örgütlenmişler ve sokaklara dökülmüşler. bir birey olarak tek başına ayakta kalabilme mücadelesinin kapısını aralamışlar. çok mücadele etmişler bunun için, ölenler de olmuş.

prenses olmayı da külkedisi olmayı da reddetmişler. işte 8 mart bu mücadelenin günüdür aslında.

erkeklerden nefret etmek değildir, erkek egemen toplum yapısına baş kaldırmak. özgürlük mücadelesinin özüdür zaten, bütün egemenlere baş kaldırmak. nasıl ki filistinlilerin haklarını savunmak için filistinli olmak gerekmiyorsa, kadınların haklarını savunmak için de kadın olmak gerekmez.

toplumsal kabullenmişlikleri norm kabul eden bir toplumun içinde bu konuyu tartışmak oldukça zordur. kimine göre tanrı kadını böyle yarattığı için böyledir, kimine göre doğa kanunları böyle buyurur. ama biz babaannelerimizin, annelerimizin gözlerinin içinde, yıllar sonra gelen serzenişlerinde dahi görürüz yapılan haksızlığı ve zulmü.

erkeğin kadına şiddet uygulamasını durdurmaktan ibaret değildir zulmün önlenmesi. kadını erkekle eşitlemeyi hedefler ve anayasal haklarla da sınırlı değildir bu eşitlik. haksızlığa yol açan toplumsal algıları yıkmayı hedefler.

kadın, ne evin sultanı yapılıp, çiçekle takıyla beslenecek bir şeydir ne de evin kölesi yapılıp çamaşırdan, bulaşıktan, çocuktan sorumlu işçi.

yani kadınlar çiçektir de su isterler değildir aslında. “sen çiçeksin su isteyeceksin” diye yetiştirilenlerin şartlanmışlığıdır o.

erkek ne kadar ait olacaksa bir kadına, kadın da o kadar ait olmalıdır erkeğe. kadın, erkeğin malı değildir. çünkü o da bir insandır.

erkek ne kadar durabiliyorsa kendi ayaklarının üstünde, kadın da o kadar durabilmelidir. kadın, erkeğin korumasına muhtaç olmamalıdır. “sen öyle diyorsun ama iti var kopuğu var” ise onlar da olmamalıdır. “iti kopuğu” mahkemelerde “haklı” bulanlar, “itliği kopukluğu” kadının giyimine bağlayanlar hem yasalar önünde hem de toplum vicdanında yargılannmalı ve aşağılanmalıdırlar.

önce kadınlar anlamalıdır kendilerine yapılan haksızlığı ve erkeklerden istemelidirler haklarını. hak verilmez alınır çünkü.

toplumsal kabullenmişlikleri norm kabul etmekten vazgeçmek gerekir. “kadınları mutlu etmek çok zordur” derler, bu kabullenmişlikleri norm kabul edenler. peki hiç denediniz mi ki bir kadını, toplumsal “kadınlık” ödevlerinden arındırıp da bir birey olarak hissettirmeyi? belki de o kadar zor değildir o zaman kadını mutlu etmek. belki de tek taş gerekmiyordur o zaman.

cinsiyetçi yaklaşımlar vardır her yerde. çoğu kadınlar da bunu norm kabul ettiği için “sorun” yaratmasına rağmen pek de isyan edilmez bunlara. kadınlar cerrah olamaz derler mesela. kadınlar araba kullanamaz, kadınlar “erkek işi” yapamaz.

araba kullanamayan kadın hangi kadındır peki? toplumsal olarak kendisine biçilen rolü oynayan kadın değil midir araba kullanamayan kadın? değiştirelim bakalım kadının toplumsal rolünü, eşitleyelim. kadını bütün “aitlik” sıfatlarından arındırlalım, o zaman bakalım araba kullanabiliyorlar mı?

mesela kız çocuklarına pembe giydirmekten vazgeçelim. kız çocuklarına “anneliğin kutsallığını” anlatmaktan, erkeğini mutlu etmesi için “sabırlı” olmasını öğütlemekten, erkeğin daha üstün olduğunu onlara öğütlemekten vazgeçelim. “sen yaparsın” diyelim hep. oğlumuza “koçum benim” dediğimiz gibi kızımıza da diyelim “koçum, aslanım” diye.

belki de böyle mümkündür kadının mutlu olduğu dünya?

erkek egemen toplumda, kadının ezilen cinsiyet konumunu kadınların devam ettiriyor olmasıdır belki de üzerinde en fazla durulması gereken.. çünkü biliyoruz o erkekleri kadınlar yetiştiriyor. çoğu anne oğlunu kadına nasıl itaat ettireceğini öğreterek yetiştiriyor. ve çoğu anne kızını, erkeğe nasıl itaat edeceğini öğreterek yetiştiriyor. kadınların ezilmişliğini kadınlar yaşatıyor. o halde kadını bilinçlendirin bozulsun eşitsizlik...

facebook hesabınla yorum yap


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

yorum yaz