ne aramıştınız?

25 Şubat 2012 Cumartesi

cemaat ve AKP aynı şey mi farklı şeyler mi? aynı şeylerse iddia edilen çatışma ne? farklı şeylerse neden çatışıyorlar?

Fethullah Gülen cemaatinin, yıllardır kendince söylediği "biz siyasetle ilgili değiliz" temalı söylemlerine inanan kalmadı sanıyorum. açık ve net bir biçimde, devletin kurumlarını, kendine tabi kişilerin kontrolüne geçirme çabası, gündemi takip eden herkesin az çok farkında olabileceği bir durum.

peki AKP ve cemaat farklı şeyler mi? ya da başka bir deyişle bugüne kadar aynı şeylerdi de şimdi mi farklı oldu?
konuyu biraz geriden alalım. 
Fazilet Partisi kapatılmadan önce (eski adıyla Refah Partisi), parti içerisinde Abdullah Gül öncülüğünde bir grup muhalif tavır aldı. parti tüzüğünde, parti yapısında bir takım değişikliklerin yapılması gerektiğini söyledi. Fazilet Partisi, gelenekçiler ve yenilikçiler olmak üzere iki gruba ayrıldı. parti kapatıldıktan sonra gelenekçiler Saadet Partisi çatısı altında toplandı. yenilikçiler ise yeni bir siyasi oluşum arayışına girdi. Recep Tayyip Erdoğanın da ekibe dahil edilmesiyle "yenilikçiler", ANAP, DYP gibi sağ partilerle ve Ertuğrul Günay gibi birkaç ünlü "solcu" ile birlikte hareket ederek, Adalet ve Kalkınma Partisini kurdu. 
burda bir parantez açıp belirtelim. Refah Partisi- Fazilet Partisi- Saadet Partisi geleneği dinsel olarak Nakş-i Bendi tarikatına mensup kişilerden oluşmaktadır. Nakş-i Bendi tarikatına mensup Necmettin Erbakan önderliğindeki oluşumun siyasi kimliği "Milli Görüş" ismiyle belirtilmektedir. Milli Görüşçüler, 70'lerde "komunizmle mücadele dernekleri"nin varyasyonu olarak ortaya çıkan ve 80 sonrası hızla büyüyen Fethullah Gülen cemaatini hiç sevmediler. AKP'nin iktidara gelişine kadar, Fethullah Gülen cemaati hakkında olumsuz kamuoyu oluşturmada en etkin grup da bugünkü yanılsamaların aksine Milli Görüşçülerdi. "Fethullah Gülen Gerçeği" isimli belgesellerinde Fethullah Gülen'in Hristiyanlarla işbirliği yaparak "din düşmanlığı" yaptığını açıkça savunuyorlardı. 
Fethullah Gülen cemaati 80 sonrası büyümek için bütün siyasi iktidarlarla işbirliği yaptı. önce Kenan Evren'e övgüler düzdü, daha sonra Turgut Özal'a.. Milli Görüşçüleri vuran 28 Şubat dönemi görünürde Fethullah Gülen cemaatini "tehdit etmiş" gibi dursa da aslında en çok onlara yaradı. 28 Şubat sonrası, ülkenin dinci siyasetçilerden arınması gerektiğini düşünen herkes, Fethullah Gülen cemaatini destekledi ve karşılığında da destek gördü. örneğin Bülent Ecevit, son başbakanlığı döneminde Fethullah Gülen cemaatinin tercih ettiği partinin başındaydı. Bülent Ecevit, Fethullah Gülen'e övgüler düzerken cemaat de DSP'yi destekliyordu. 

sonra birden bir şeyler oldu. Milli Görüşçüler-cemaatçiler öyle bir karıştı ki birbirine hangisinin kim olduğu ayırt edilemedi. biz de sandık ki hepsi aynı şey. 

bir örnekle somutlaştırmaya çalışayım. 2002 genel seçimleri öncesi Fazilet Partisi seçmeni olan bir kişi, Fethullah Gülen cemaatinden nefret ediyordu. 2002 seçimleri ile birlikte AKP seçmeni olan bu kişinin cemaatle ilgili düşünceleri yıllar içinde yumuşamaya başladı. birkaç yıl sonra cemaat hakkında hiçbir olumsuz düşüncesi kalmadı. son 1 yıldır ise tekrar cemaatle ilgili olumsuz düşünmeye başladı. bu örneğin konu olduğu kişi TRT genel müdürünün okul arkadaşı. TRT genel müdürü İbrahim Şahin, Amasya İmam Hatip Lisesi mezunu ve Milli Görüş geleneğinden gelen bir isim. bugün TRT'de yapılan atamaların genel müdürün inisiyatifi dışında gerçekleştiği, genel müdürün istediği kişileri atamakta sıkıntı çektiği, milli görüş geleneğinden gelen kişilerce dile getirilen bir problem. TRT'ye kim atanıyor peki? STV'nin kadrosundan onlarca kişi bugün TRT kadrosuna geçmiş bulunmakta. bunun gibi bir çok kurumda, bir çok örnek var. cemaat kendi adamlarını yerleştirmek istiyor, milli görüşçüler kendilerini iktidarda görmelerine rağmen kadrolaşmada cemaatin engeline takılıyor. 

referandumda neden cemaat ısrarla "evet" çıksın istedi? hatırlarsanız AKP'den daha fazla, cemaat "evet" propagandası yaptı. hükümetin özel yetkili mahkemelerle ilgili şikayet belirtmesi bunu açıkça ortaya koyuyor. cemaat yargıyı ele geçirme çabası ile "evet" istedi. bugün o özel yetkili mahkemelerin hakim-savcı atamaları da cemaatin kontrolündeki yüksek yargı aracılığı ile kontrol ediliyor. hükümetin adamı olan MİT müsteşarı özel yetkili mahkemelerce ifadeye çağırılabiliyor. işte bunlar cemaat-AKP çatışmasının görünen noktaları. 

peki neden cemaat-AKP dün aynı şeydi bugün farklı şeyler?

2002 seçimlerine "sağ" koalisyonu olarak giren AKP'nin destekçilerinden biri de Fethullah Gülen cemaati idi. 2007 seçimlerine kadar gayet ılımlı bir politika izleyen AKP, 2007 seçimleri öncesi arttırdığı kamuoyu desteğinin verdiği güçle milletvekili profilindeki çeşitliliği kısmen azalttı. 2007 seçimlerinden itibaren, yavaş yavaş başlatılmış olan devletin kurumlarını ele geçirme çabası hız kazandı. 

hükümet olarak iktidarda olan bir parti, istediği uygulamaları hayata geçiremiyordu çünkü kendisine karşı olan kişilerin hakimiyetinde olan kurumlar tarafından engelleniyordu. Cumhurbaşkanlığı, TSK, YÖK, Anayasa Mahkemesi, HSYK, Yargıtay, Danıştay gibi bir sürü kurumun öncelikle mevcut hakimiyet sahiplerinden kurtarılması sonra ele geçirilmesi gerekiyordu. 
olayın birinci aşaması gerçekleşirken AKP-CEMAAT aynı şey gibi görünüyordu çünkü aynı amaç doğrultusunda kenetlenmiştiler. 
bildiğiniz üzere cumhurbaşkanı değişti, YÖK yönetimi değişti, ergenekon soruşturması kapsamında TSK baskı altına alındı ve sonra en önemli adım kaldı. YARGI. 12 eylül referandumu ile -daha önce bağıra çağıra belirttiğim üzere- YARGI tamamen cemaatin ve AKP'nin kontrolüne geçti. YETMEZ AMA EVET diyen, kendini çok akıllı sanan birtakım SOLcularımız da, bugün karşılaştıkları tablodan aşırı rahatsızlık duysalar da, bu sürece ciddi manada destek oldular. neyse biz YETMEZ AMA EVETçilere olan kinimizi şimdilik bir kenara bırakıp sürece devam edelim.

ikinci aşama başladığında asıl, cemaat ve akp'nin farklı şeyler olduğu açığa çıkmaya başladı. birinci aşama yani kurumların "düşman"lardan kurtarılması tamamlanmış, sıra boşalan yerlere kendi adamlarını koymaya gelmişti. çünkü daha önce ufak tefek kurumları adilce paylaşan birbirlerinin işlerini kolaylaştıran, hır gür etmeyen bu gruplar, mesele büyük kurumları paylaşmaya gelince anlaşmazlığa düştüler. 

cemaat-  AKP  iktidar savaşı da bu noktadan itibaren belirginleşti. 

bu noktadan geriye doğru bakıp cemaat-AKP farklılığını detaylıca görme fırsatı yakalayabiliriz. bütün hepsini araştırmaya ve yazmaya kalksam altından kalkamam ama ben sadece bir örnek vereyim siz kendiniz devamını getirin. Hrant Dink cinayetinde "ihmali" olduğu öne sürülen emniyetçi Ramazan Akyürek, Fethullah gülen cemaatinin emniyette çok önceden kadrolaştırdığı isimlerden. bu cinayette hükümetin duruşu-cemaatin duruşu nasıl farklılıklar arz ediyor araştırabilirsiniz. ya da rahip Santoro cinayetinde, Malatya cinayetinde ve yine Hrant Dink cinayetinde faillerin tamamının bağlantılı olduğu öne sürülen BBP. cemaatle ilişkisi ne durumda, AKP ile ilişkisi ne durumda? 
bu örnekleri cemaat ve  AKP'nin aynı şeyler olduğunu sandığımız zamanlarda da aslında farklı şeyler olduğunu belirtmek için verdim. burdan eşelemeye başlarsak bir çok şeyi daha iyi anlamlandırabiliriz. 

facebook hesabınla yorum yap


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

yorum yaz